‘’Adalet ve Kalkınma Partisi’’ birkaç gün önce kuruluş yıldönümünü kutladı. Ben de bu vesileyle, yasal konumu itibariyle bir siyasî parti olarak bilinen AKP’nin gerçekte nasıl bir toplumsal formasyon olduğunu teşhis etmek üzere, onun bugünkü yapısıyla ilgili iki iddia ileri sürmek istiyorum. Birincisi, AKP’nin bugün itibariyle bir siyasî partiden çok bir cemaate benzediğidir. İkincisi ise, AKP cemaatinin esas olarak ‘’rant kardeşliği’’ne dayandığıdır. 

Evet, resmî-yasal kimliği ne olursa olsun, AKP genel olarak bakıldığında partiden çok bir cemaati andırmaktadır. Sosyolojik açıdan cemaatlerde öne çıkan başlıca özellikler kolektif varlık veya kimliğin aslî konumu, ortak amaçların üstünlüğü, şef veya liderin birincil önemi ve nihayet sıkı dayanışmacılık öne çıkmaktadır. Cemaat özerk bireye ve bireyselliğe yer bırakmaz, farklılaşmaya izin vermez, kişileri cemaatin ortak amacına bağımlı kılar ve şefi kutsallaştırır. Cemaatler üyelik değil aidiyet üzerine kuruludurlar; başka bir deyişle birey-insan cemaatin gönüllü bir üyesi değildir, ona aittir. 

AKP’yi siyasî partilerden ayıran özellikler aynı zamanda onu cemaat tipi formasyonlara yaklaştıran özelliklerdir. AKP adlı sui generis formasyonun bir özelliği, onu bir arada tutan ve işleyişini sağlayan dinamiğin, esas olarak, genel normlara bağlılık yerine lidere kişisel sadakat olmasıdır. AKP’de lider veya Reis sadakatin en üst ve nihaî referansıdır. Başka bir anlatımla, AKP cemaatinin birlik ve dayanışmasının asıl kaynağı Reis’in kişiliğidir. Ayrıca, AKP’de Reis’e sadakat dünyevî-yasal bir mesele olmaktan çok dinî bir vecibe olarak görülmektedir. Reis’in konumunun dinî olarak temellendirilmesi onun kutsal makam sahibi olarak görülmesine kolaylaştırmaktadır. 

AKP’yi tipik bir siyasî partiden ayıran başka bir nokta, onun kendi içinde Reis’ten aşağıya doğru dikey bir hiyerarşiye ve katı bir disipline dayanmasıdır. Bu hiyerarşinin karakteristik özelliği, onun yukarıdan aşağıya inen gerçek karar birimlerinden oluşan bir kademeler silsilesinden çok, tepedeki şefin aldığı kararları doğrudan doğruya en alt kademeye buyurmasına dayanıyor olmasıdır. Disipline gelince, başta genel merkez olmak üzere karar ve yönetim organlarının kararlarına uyulması anlamında disiplin az veya çok bütün siyasî partilerin bir özelliğidir. Ne var ki, AKP’de işleyen disiplin, böyle formel bir mekanizma olmaktan çok, lidere atfedilen dinsel misyondan kaynaklanan mistik bir ritüeli andırmaktadır.   

AKP’yi bildik anlamda bir siyasî parti olmaktan çıkaran üçüncü bir özellik, mensuplarının onu ‘’yurttaşlar’’ın kamusal amaçlarla meydana getirdikleri bir birlik olarak görmemeleridir. Aksine AKP’liler kendilerini, dayanağını duruma göre ‘’iman kardeşliği’’nin ya da ‘’rant kardeşliği’’nin oluşturduğu maddî veya manevî avantaj sağlamayı amaçlayan sıkı bir birlik olarak görmektedirler. Bu demektir ki, AKP’nin oluşturucu özneleri aktif ‘’yurttaşlar topluluğu’’ olmayıp, uhrevî veya dünyevî kazanç beklentisi içindeki itaatkârlığı içselleştirmiş olan uysal tebaadır.

Şu var ki, son yıllarda gitgide AKP’de ‘’din kardeşliği’’ duygusunun etkisi azalmakta, buna karşılık ‘’rant kardeşliği’’ bilinci öne çıkmaktadır. Belki daha doğru bir anlatımla, rant kardeşliği gittikçe din kardeşliğine baskın hale gelmektedir. Böylece din kardeşliği ya rant kardeşliğinin bir maskesi haline gelmekte ya da onu meşrulaştırmaya yarayan bir araca dönüşmektedir. Bu durumun ortaya çıkmasında, liderin kendisine sadakati devlet rantlarıyla ödüllendirmesinin payı büyüktür.

Sonuç olarak bugün AKP herhangi bir sahici amacı izleyen veya siyasî bir değer veya ideali gerçekleştirmeye çalışan, hatta -daha iddiasız bir hedef olarak- ‘’topluma hizmet’’ etme peşindeki sivil bir birlik değil, esas olarak devletin rant havuzundan nemalanmanın bir arada tuttuğu cemaatçi bir yapı haline gelmiştir. Bugün bu teşhisin AKP adlı teşekkül hakkında toplumda hâkim olan kanaatle uyuştuğu da bir sır değildir.

Onun için AKP’lilerin kuruluş yıldönümü kutlamalarında tercih ettikleri ‘’ADI AK PARTİ’’ şeklindeki kimlik tanımı, kendileri farkında olmasa da, acı bir ironi olarak ortada durmaktadır. Gerçekten de bugün AKP’de ‘’AK’’ olan sadece adıdır.

Önceki İçerikKitap Eleştirisi: Güç ve İlerleme
Sonraki İçerikNE ‘’HUKUKSUZ DEMOKRASİ’’ NE DE ‘’DEMOKRASİSİZ HUKUK’’
Mustafa Erdoğan
Mustafa Erdoğan lisans ve lisansüstü eğitimini Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde tamamladı; 1991’de Doçent, 1997’de Profesör oldu. İdarî yargıda (1983-85), Ankara Üniversitesi (1985-1990), Hacettepe Üniversitesi (1991-2010) ve İstanbul Ticaret Üniversitesi'nde (2010-2016) öğretim üyesi olarak çalıştı. Çeşitli tarihlerde Prof. Erdoğan Amerika Birleşik Devletleri’ndeki muhtelif üniversiteler ve düşünce kuruluşlarında misafir araştırmacı olarak bulundu. Türkiye Bilimler Akademisi’nin aslî üyesi olan Prof. Erdoğan’ın başlıca eserleri şunlardır: Hukuk ve Adalet (2. b., 2022); Liberal Perspektif (2021), Türk Anayasa Hukuku (2. b., 2019), Anayasa Hukukuna Giriş (2. b., 2019), Özgürlük, Hukuk ve Demokrasi (2018), İnsan Hakları: Teorisi ve Hukuku (5. b., 2018), Türkiye’de Anayasalar ve Siyaset (9. b., 2016), Anayasal Demokrasi (12. b., 2015); Aydınlanma, Modernlik ve Liberalizm (2006); Anayasa ve Özgürlük (2002); Demokrasi, Laiklik, Resmî İdeoloji. (2 b., 2000)