Genel seçimlerden iki ay geçtikten sonra bile Türkiye uğursuz bir belirsizlik içinde sürüklenmeye devam ediyor. Oysa, 14 ve 28 Mayıs’ta yapılan seçimler sonucunda AKP-MHP ittifakı kıl payı farkla da olsa yürütme ve yasamada yeniden üstünlüğü ele geçirdi.

Ama tekrar kayda geçirmekte yarar var, bu sonuç AKP-MHP’nin adil bir yarışta kazandığı sahici bir başarıya işaret etmiyor. Bu sözde başarı liberal-demokrasinin evrensel standartlarının çoğunun özellikle AKP ve Erdoğan tarafından göz göre göre çiğnendiği, haksız-hukuksuz ve adaletsiz bir sürecin sonucunda ortaya çıkmıştır.

Gel gör ki, öyle de olsa, sonuçta siyasî iktidar mevkiinde yine MHP destekli AKP yönetimi var. Onun için, yeni hükûmetin hiç değilse ekonomik krizin üstesinden gelinmesi ve bu suretle insanların gündelik hayatlarında nispî bir rahatlama sağlanması için irade ortaya koyması beklenirdi. Bu yolda inandırıcı bir ekonomik krizden çıkış ve tamir-telâfi programı hazırlayıp onu canla başla uygulamaya geçirmesi gerekirdi. Özgürlükçü-demokratik ideallere bağlılığı olmasa bile, AKP Reis’inin ‘’benim milletim’’ dediği biçare milyonların kaderine duyması beklenen asgarî düzeyde bir ilgi ve halka saygı bunu gerektiriyordu.

Ama ne yazık ki, ekonomi ve maliye kadrosunda yapılan kısmî bir revizyon dışında siyasî iktidar, daha doğrusu Cumhurbaşkanı Erdoğan ekonominin yeniden yoluna konmasını sağlayacak belirleyici bir adım atmadı. Gerçi, Mehmet Şimşek ile Hafize Gaye Erkan ekonomik ve malî yönetimin başına getirildi ama bunun hükûmet için gerçek bir politika değişikliğinin işareti olmaktan çok, önümüzdeki mahallî seçimlere kadar ‘’vaziyeti idare etmek’’ amaçlı olduğuna ilişkin yaygın kuşku ve kaygıları var.  Kısaca, ekonomi alanında henüz gelecekten ümitvar olmamızı gerektirecek bir gelişme sağlanmış değil.

Kaldı ki, Türkiye’nin acil sorunları ekonomiyle ilgili olanlardan ibaret te değil. Elbette, toplumumuzun barışçı, düzenli, insanca ve medenî bir hayata kavuşması için çözüm bekleyen daha başka sorunları da var; hükûmetin gündeminde olması gereken. Hukuk ve adaletin tesisi bunların başında gelmektedir. Adil, güvenilir ve istikrarlı bir hukuk düzeni, herkesçe bilinen nedenlerle, aynı zamanda ekonominin düzlüğe çıkmasının da ön şartı durumundadır.

Gerçi Cumhurbaşkanı başta olmak üzere, hükûmet adına konuşanlar zaman zaman adlî reform veya hukuk reformu ‘’müjdesi’’ vermektedirler, ama ne yazık ki Erdoğan yönetimi bu konuda sahici bir iradeye sahip olmadığı gibi, ortada hükûmetin sahici bir reform hazırlığı olduğu da şüphelidir. Nitekim, AKP yönetiminin son on yıldaki uygulamaları gösterdi ki, onların reform dedikleri şey aslında yürürlükteki hukuk düzenini kendi iktidar konumlarını tahkim etmek amacıyla manipüle etme çabasından başka bir şey değildir.

Resmî ideolojinin yeni taşıyıcısı haline gelen AKP’li ‘’devlet eliti’’ ne hukuk sistemini adaletsizliklerden arındırma ve sahici hukuku hâkim kılmanın, ne yargıda tarafsızlık ve bağımsızlığı sağlamanın, ne de insan hakları güvencelerini tahkim etmenin arayışı içindedir. AKP erkânı bu konuda samimi olsaydı, özellikle 2016 sonrasında hukuk sistemine monte ettikleri anti anayasal ve anti hukuksal unsurları ayıklamakla işe başlar ve ondan sonra da hukukun evrensel ilkelerine sımsıkı sarılırlardı. Cumhurbaşkanı Erdoğan bu konuda samimi olsaydı, en başta meselâ hâkim ve savcıları Külliyede toplayıp onları kendi siyasetine angaje etme amaçlı resmî nutuklar irat etmekten kaçınırdı.

AKP’liler toplumsal barış konusunda samimi olsalardı, söz ve icraatlarıyla toplumu ideoloji ve dünya görüşü temelinde kutuplaştırmaya sorumsuzca devam etmekten kaçınır ve bütün yurttaşları kucaklayıcı bir dil kullanmaya başlarlardı. MHP destekli AKP hükûmeti toplumsal barış konusunda samimi olsaydı, Kürt sorununda da güvenlikçi yaklaşımı ve HDP’ye yönelik düşmanca tutumu terk edip yeniden barışçı çözüme dönerdi.

AKP yönetimi toplumun iyilik ve refahını gerçekten önemseseydi, zorunlu askerlik yapan çocuklarımızı yabancı diyarlarda ölmeye göndermekten ve bu yoksul halkın vergilerini ülke dışı askerî maceralarda heba etmekten vaz geçerdi!

Bu arada, ülkenin içine sürüklendiği ekonomik dar boğazın Tayyip Erdoğan iktidarının sadece yanlış ekonomik politikalar uygulamasından, yozlaşma ve yolsuzluğundan ve israfa sapmasından kaynaklanmadığı ne yazık ki çok az kişinin aklına gelmektedir. Oysa, ekonomik çöküntünün en önemli nedenlerinden biri AKP yönetiminin bu sorumsuz maceracı siyasetidir.

Onun için, AKP yönetimi şunca gencimizin hayatına mal olan ve Türkiye toplumunun refahından çalan bu maceracı siyaseti bir an önce terk etmek zorundadır.

(Diyalog, 30 Temmuz 2023)

Önceki İçerikBASKI, PATERNALİZM VE AHLÂK
Sonraki İçerikPATERNALİST DEVLETTE VERGİ UYGULAMALARI- GÜNCEL ÖRNEKLER
Mustafa Erdoğan
Mustafa Erdoğan lisans ve lisansüstü eğitimini Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde tamamladı; 1991’de Doçent, 1997’de Profesör oldu. İdarî yargıda (1983-85), Ankara Üniversitesi (1985-1990), Hacettepe Üniversitesi (1991-2010) ve İstanbul Ticaret Üniversitesi'nde (2010-2016) öğretim üyesi olarak çalıştı. Çeşitli tarihlerde Prof. Erdoğan Amerika Birleşik Devletleri’ndeki muhtelif üniversiteler ve düşünce kuruluşlarında misafir araştırmacı olarak bulundu. Türkiye Bilimler Akademisi’nin aslî üyesi olan Prof. Erdoğan’ın başlıca eserleri şunlardır: Hukuk ve Adalet (2. b., 2022); Liberal Perspektif (2021), Türk Anayasa Hukuku (2. b., 2019), Anayasa Hukukuna Giriş (2. b., 2019), Özgürlük, Hukuk ve Demokrasi (2018), İnsan Hakları: Teorisi ve Hukuku (5. b., 2018), Türkiye’de Anayasalar ve Siyaset (9. b., 2016), Anayasal Demokrasi (12. b., 2015); Aydınlanma, Modernlik ve Liberalizm (2006); Anayasa ve Özgürlük (2002); Demokrasi, Laiklik, Resmî İdeoloji. (2 b., 2000)