Editör’den,

Türkiye üç buçuk ay sonra mahallî idare seçimlerine gidiyor. Seçimler yaklaştıkça da partiler arasındaki işbirliği arayışlarının nasıl şekilleneceği daha bir netlik kazanıyor. Gelişmeler iktidar koalisyonunun ortakları AKP ve MHP’nin, Mayıs’taki genel seçimlerde olduğu gibi, yerel seçimlerde de aralarındaki ittifakı devam ettirecekleri yönünde. Nitekim Cumhur İttifakı bileşenlerinin 30 büyükşehirde ortak adayla yerel seçime girecekleri açıklandı. Bu çerçevede, Mersin ve Manisa’da MHP adayının, geri kalan büyükşehirlerde ise AKP adayının destekleneceği belirtiliyor.

Bu arada, AKP’nin, İstanbul’da CHP’ye Kürt seçmenlerden gelmesi muhtemel oy desteğini caydırmak amacıyla, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi’nin (HEDEP/DEM) İstanbul’da aday çıkarması halinde diğer yerlerde seçimleri kazanan adaylarına karşı kayyım uygulamasını devreye sokmayabileceği yolundaki önerisi muhatabınca kabul edilmemiş görünmektedir. Gerçekten de son haberler HEDEP/DEM’in CHP ile seçimlerde işbirliği yapmak konusunda anlaştığı yolundadır.

Öte yandan, CHP ile işbirliğinden yan çizen İYİ Parti lideri Meral Akşener’in geçen Mayıs seçimlerinde ‘’Millet İttifakı’’ çerçevesinde yaptığı işbirliğinden pişman olduğunu açıklamasından sonra, CHP’de yerel seçimler için aday belirleme çalışmaları hızlanmış görünüyor. Nitekim CHP 200’den fazla seçim çevresi için belediye başkan adaylarını belirlediğini açıkladı. Bu arada İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı için Ekrem İmamoğlu ile Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı için Mansur Yavaş’ın adaylıkları da kesinleşti.

Elbette Türkiye’nin gündemi sadece yerel seçimlerle ilgili gelişmelerden ibaret değil. Bazıları kısmen olumlu olsa da çoğunda henüz bir iyileşme işareti görülmeyen, eskileri ve yeni eklenenleriyle beraber başka birçok sorun da ülkenin gündemini işgal etmeye devam ediyor. Nispeten ümit verici gelişmelerin başında geçen hafta Avrupa Birliği’nden bir tür iyi niyet bildirimi gibi gelen olumlu mesaj yer almaktadır. Brüksel’de 2023 yılının son toplantısını yapan AB Genel İşler Konseyi’nin sonuç bildirisinde ‘’birçok ortak çıkar alanında kilit ortak olmayı sürdüren’’ Türkiye’nin aday ülke olduğu tekrar vurgulandı.

Bildiride ayrıca Türkiye’yle “açık ve samimi bir diyaloğun sürdürülmesi, ortak sorunların ele alınması, göç, iklim, terörle mücadele ve bölgesel konular gibi temel ortak alanlarda işbirliği yapılması konusundaki kararlılık” dile getirildi. Ancak, AB Komisyonu’nun genişlemeden sorumlu üyesi Oliver Varhelyi’nin de dikkat çektiği gibi, üyelik sürecinin yeniden canlanması için hukukun üstünlüğü alanında ilerleme sağlanması başta olmak üzere, Türkiye’nin ilişkilerde yeni bir dönemi başlatacak ‘’pozitif bir gündemi’’ izlenmesi gerekmektedir.

Son günlerde yeni ekonomi yönetiminin baş figürlerinden de art arda kısmen ümit verici olan açıklamalar geldi. Ekonomi ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in bu yönde izlemekte oldukları yeni politikaların olumlu sonuçlar vermeye başladığı, bu arada enflasyonun gelecek yıl ortalarından itibaren düşeceği yolundaki ‘’müjdesi’’ni, Merkez Bankası Başkanı H. Gaye Erkan’ın fiyat istikrarını sağlama (başka bir deyişle, enflasyonu düşürme) konusunda kararlı olduklarına ilişkin sözleri izledi. Arkadaşımız Enes Özkan aşağıda ekonomideki gelişmelerin daha geniş bir değerlendirmesini yapmaktadır.

Özgürlük Gündemi’nin bu seferki editöryalini ülkemiz için maalesef can sıkıcı olan iki gelişmeyle bitireceğim. Bunlardan biri, ‘’Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programının  (PISA) 15 yaş grubundaki Türkiye’li öğrencilerin okuma becerileri ile matematik ve fen bilgisi donanımları hakkındaki son derece ümit kırıcı olan 2022 verileriyle ilgili haberdir. Buna göre, bizim öğrencilerimiz her üç alanda da OECD ülkeleri ortalamasının epey altında (37 ülke arasında, sırasıyla 30., 32. ve 29. sırada) yer almaktadırlar. Bu sonuçlar maalesef orta öğrenim öğrencilerimizin okuduklarını anlamadıklarını ve elementer düzeyde bir matematik ve fen bilgisi donanımı edinemediklerini ortaya koymaktadır. Hiç te sürpriz olmayan şekilde, bu sonuç Türk eğitim sisteminin iflâs etmiş olduğunu göstermektedir ki, bu durumun hem kamu otoritelerini hem de ebeveynler olarak hepimizi alarma geçirmesi gerekmektedir.

Ülkemiz için hayırlı olmayan ikinci gelişme, Yolsuzluğa Karşı Devletler Grubu’nun (GRECO) milletvekilleri ile hakim ve savcılarla ilgili olarak yolsuzluğun önlenmesine ilişkin tavsiyelerinin Türkiye tarafından neredeyse tamamen gözardı edildiğine ilişkin bulguları içeren Dördüncü Aşama Değerlendirme Raporu’dur. Hükümetin gündeminde olduğu söylenen ‘’reform’’ hazırlıklarında ne yazık ki GRECO tavsiyeleri doğrultusunda iyileştirme önerilerinin yer almaması, yolsuzlukların önlenmesi konusunda hassas olmadığı ve şeffaf ve hesap verebilir bir sistem kurma iradesine sahip olmadığı bilinen mevcut iktidar için hiç te şaşırtıcı değildir. Aşağıda bu konunun ayrıntılarını A. Rıza Çoban’ın kaleminden okuyacaksınız.

Bir sonraki Özgürlük Gündemi’nin yeni yıl için de umut ve iyimserlik müjdesi olacak gelişmelerin haberleriyle dolu olması dileğiyle.

* Mustafa Erdoğan

GRECO Türkiye’ye İlişkin 4. Uyum Raporunu Yayınladı

Avrupa Konseyi’nin ‘’Yolsuzluğa Karşı Devletler Grubu’’ (GRECO), milletvekilleri ile hâkim ve savcılar yönünden yolsuzluğun önlenmesine ilişkin Dördüncü Aşama Değerlendirmeleri kapsamında Türkiye’ye yönelik tavsiyelerine uyulup uyulmadığına ilişkin olarak dördüncü ara uyum raporunu 7 Aralık 2023 tarihinde yayınladı.[1] GRECO Türkiye hakkındaki bu Raporunu 69’uncu Genel Kurulu’nda (16 Ekim 2015) kabul etmiş ve Türkiye’nin izin vermesini müteakip, 17 Mart 2016 tarihinde kamuoyuna açıklamıştır.[2] Raporda yedisi milletvekilleri ve 15’i hâkim ve savcılarla ilgili olmak üzere toplam 22 tavsiye yer almaktaydı. Bu tavsiyelere ne ölçüde uyulduğuna ilişkin olarak da daha önce üç ara uyum raporu yayımlanmıştır. Dördüncü ara uyum raporunda daha önceki raporlara göre dikkate değer bir ilerleme olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Buna göre Türkiye, Dördüncü Tur Değerlendirme Raporu’nda yer alan yirmi iki tavsiyeden üçünü tatmin edici şekilde yerine getirmiş veya ele almıştır. Geriye kalan tavsiyelerden dokuzunu kısmen yerine getirmiş, onunu ise yerine getirmemiştir. 

Raporda milletvekilleriyle ilgili olarak, Dördüncü Tur Değerlendirme Raporu’nda yer alan tavsiyelerden hiçbirinin tam olarak yerine getirilmediği, üç tavsiyenin ise kısmen yerine getirildiği sonucuna ulaşılmıştır. Raporda, başta Milletvekillerine Yönelik Etik Davranış İlkeleri Kanun tasarısının akıbeti ve milletvekili mal beyanlarının doğrulanması olmak üzere, bu tavsiyelerin yerine getirilmesi hususunda yeni bilgiler sunulmadığı belirtilmiştir. Değerlendirme bekleyen diğer eksiklikler arasında yasama sürecinin şeffaflığının arttırılmasına ve milletvekillerinin dürüstlüğünü temin etmeye yönelik tedbirler bulunmaktadır. Yasama sürecine kamuoyunun katılımı sağlamaya yönelik herhangi bir iyileştirme yapılmadığı gibi, milletvekillerinin uyması gereken etik ilkeler ve bu ilkelere uyumu sağlayacak oryantasyon eğitimi ve hizmet içi eğitim konularında da herhangi bir gelişme sağlanmadığı tespit edilmiştir. GRECO Türk yetkilileri, bu önemli konularda eyleme geçmeye çağırmıştır.   

Raporda, hâkim ve savcılarla ilgili olarak, üç tavsiyenin tatmin edici şekilde yerine getirildiği, altı tavsiyenin kısmen yerine getirildiği, altı tavsiyenin ise hiç yerine getirilmediği belirtilmiştir. Tatmin edici şekilde yerine getirilen tavsiyelerden ilki, hâkim ve savcıların göreve başlarken tarafsız ve bağımsız bir şekilde görev yapacağına dair yemin etmesini öngören xiv. tavsiye, ikincisi, yargıçların görev sırasında karşılaştıkları etik sorunlar konusunda danışabilecekleri gizli bir danışma mekanizması kurulmasını öngören xix. tavsiye,  üçüncüsü ise davaların savcılardan alınmasına ilişkin ölçütlerin önceden belirlenmesi ve bu yöndeki kararların yazılı olarak gerekçelendirilmesini öngören xx. tavsiyedir. Hâkim ve savcıların uyması gereken etik ilkeler ve bu ilkelere uyulup uyulmadığını denetleyecek tarafsız, bağımsız ve şeffaf mekanizmalar oluşturulması konusundaki tavsiyelerden hiçbiri tam olarak yerine getirilmemiştir.

Raporda Yargı Etiği Bildirgesi’nin hâkim ve savcılara yönelik uygulama rehberiyle desteklenmesi gerektiği belirtilmiştir. GRECO bu rehberin, hâkim ve savcılara özgü görevlerin hususiyetlerini dikkate alması ve tercihen ayrı belgelerde her bir mesleğe ilişkin somut örnekler sunması gerektiğini yeniden vurgulamıştır. GRECO hâkim ve savcıların etik davranışlarına ve dürüstlüğüne yönelik net ve objektif ölçütlerin tanımlanması konusunda bazı somut adımların hızla atılması gerektiğinin altını çizmiştir. Raporda başta yargının işleyişine ilişkin bir dizi kilit konuda yürütmenin rol ve etkisinin sınırlandırılması olmak üzere, GRECO tavsiyelerinin tam olarak yerine getirilmesi için daha kapsamlı değişikliklere ihtiyaç olduğu vurgulanmıştır. Ayrıca, Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun (HSK), Avrupa standartlarına uymayan yapısını değiştirmek için şimdiye kadar hiçbir tedbirin alınmadığı da kaydedilmiştir. İlaveten, yargı mensuplarının görev yerlerinin rızaları dışında değiştirilmesinin ivedilikle ele alınması gereken bir mesele olduğu vurgulanmıştır. Üstelik bu eksiklikler ilk defa tespit edilmiş değildir. Yıllardır aynı hususular raporlarda tekrar tekrar dile getirilmektedir. Ne var ki hükümetin bu konularda reform yapma konusunda göstermelik de olsa bir iradesi bulunmamaktadır. Son günlerde kamuoyuna duyurulan 67 maddelik yargı reformu paketinde de, Raporda yer alan hususlar başta olmak üzere, yargının tarafsızlığını ve bağımsızlığını sağlamaya yönelik hiçbir husus yer almadığı gibi, yargının AYM ve AİHM kararlarına uymasını zorunlu hale getirecek bir düzenleme de bulunmamaktadır.

 * Ali Rıza Çoban – Anayasa Hukukçusu

Yerel Seçimlere Yaklaşırken Muhalefetin Vaziyeti

31 Mart 2024’te gerçekleşecek yerel seçimlere 3 buçuk aydan daha az bir süre kaldı. Siyasi partiler de bu seçimlerde başarılarını hem rakip bloğa hem de kendi blokları içindeki partilere kıyasla artırmak için yoğun bir diplomasi ve strateji peşinde. İktidar partisi AKP, ortağı MHP ile yüzde 50+1 kuralının değiştirilmesi ile ilgili yaşadığı birkaç haftalık krizi halı altına, en azından yerel seçimlere kadar ertelemiş görünüyor. İki parti de yerel seçimlerde işbirliği yapılması yönünde mutabık kaldıklarını kamuoyuna duyurdular. Nerelerde hangi partilerin aday göstereceğine dair herhangi bir netlik olmasa da Cumhur İttifakı’nın prensipte yerel seçimlerde, özellikle büyükşehir belediyelerini kazanmak için işbirliğini sürdüreceğini görüyoruz.

Buna karşın, muhalefet parçalı ve çekişmeli bir vaziyet içinde. Mayıs ayındaki seçimler partilerin hem iç yapılarında hem de birbirleriyle olan ilişkilerinde önemli değişiklikler meydana getirdi. CHP’de ve HEDEP’te parti yönetiminde köklü değişiklikler yaşandı; İYİ Parti’de ise birçok isim istifa etti ve parti içi çekişmeler halâ devam ediyor. Bu çekişmelerin yaşandığı en önemli eksenlerden biri de partinin CHP ile geliştirme ihtimali olan seçim işbirliği oldu. CHP lider Özel, Akşener’den partinin Genel İdare Kurulu’nun 13 Eylül’de aldığı yerel seçimlere her yerde kendi başına girme kararını tekrar gözden geçirmesi teklifinde bulundu. Bunun üzerine tekrar toplanan İYİ Parti’nin Genel İdare Kurulu, 14’e karşı 35 oyla “81 il ve tüm seçim çevrelerinde seçime kendi adaylarıyla girme” kararını değiştirmedi. Bunun üzerine Özel karara saygılı olduklarını dile getirdi ve 2024 yerel seçimlerinde bu iki partinin işbirliği yapmayacağı kesinleşmiş oldu.

Bununla birlikte, Türk siyasetinin sürprizlere gebe olduğunu belirtmek gerekir. Adayların belirlendiği süreçte CHP ile İYİ Parti’nin bazı seçim bölgelerinde bir diğeri lehine “aday göstermeme” stratejisi izlemeleri ihtimali mevcut. CHP, İYİ Parti’nin Ankara ve İstanbul gibi şehirlerde böyle bir hamle yapmasa dahi, seçmenin son kertede kazanma ihtimali olan iki aday arasında “stratejik oy kullanma” davranışında bulunacağını öngörüyor olabilir. Dahası, özellikle iki büyükşehirde Cumhur İttifakı’nın da aday repertuarının dar olduğu göz önünde bulundurulduğunda, İYİ Parti’nin işbirliğine yanaşmaması kesin olarak CHP’nin bu iki şehri kaybedeceği anlamına gelmeyebilir. Yine de belirtmek gerekir ki, yerel seçimler bu iki kritik şehirden fazlasını içeriyor ve rüşdünü ispatlama gayreti içinde olan partilerin sonunda hem kendilerinin hem de muhalefetin diğer partilerinin kaybettiği bir senaryoya doğru gidiyor olabilirler.

İYİ Parti’nin “hür ve müstakil” siyaset şiarıyla işbirliği kapısını kapatmasıyla birlikte, CHP lideri Özel HEDEP’le daha yakın bir görüşme trafiğine girdi. Bu konuyla ilgili olarak HEDEP’ten farklı yorumlanabilecek açıklamalar geldi. Kendi seçmeninin partinin seçimlere tek başına katılmasını istediğini belirten HEDEP yöneticileri yine de kapıyı açık tutuyor. Doğrulanmamış olsa da HEDEP’in kazandığı belediyelere kayyum atanmaması koşuluyla bütün illerde ve seçim bölgelerinde aday göstereceği dedikoduları konuşuluyor.

Mayıs 2023 seçimlerinin muhalefette yarattığı yıkıntının etkisi halâ geçmiş değil. Muhalefet liderleri diğer muhalefet aktörleriyle kurdukları ilişkiyi yürütürken, yerel seçimlerde başarı elde etme baskısı altında, hem kendi seçmenlerini hem de parti içi dinamikleri gözetmek zorundalar. Görünen o ki, özellikle küçük muhalefet partilerinin liderleri kendi kariyerlerini, partinin marka değerini, parti örgütünün istikrarını ve en önemlisi “göreli kazançlarını” muhalefetin mutlak kazancının önüne koyacaklar. Bunu sübjektif bir yargıdan çok var olan durumu tasvir etme amacıyla vurguluyorum. En nihayetinde siyasette aktörlerin sıklıkla “diğerkâm” davranışlar sergilemesini, dahası kolektif eylem problemini bu yolla aşmasını beklemek naiflik olacaktır.

 * Ömer Faruk Şen – Ph.D. – Missouri Üniversitesi

2023 Yılında Türkiye Ekonomisi ve Kurumsal Gelişmeler

Türkiye Ekonomisi 2023 yılında da bir önceki yılda olduğu gibi çalkantılar yaşadı. Tüm bu çalkantılar kurumsal herhangi bir gelişmenin yeşermesine izin vermedi. Sadece ekonomi yönetiminin değişmesi neticesinde para politikasında bir miktar kurumsal dinamiklere dönüş gözlemlendi. Bültenin bu sayısında 2023 yılında Türkiye ekonomisini dört başlık altında veriler ışığında kısaca değerlendireceğiz.

Enflasyonlu Ortamında Ekonomik Büyüme

2023 yılında küresel belirsizliklere ve temkinli yatırımlara rağmen, Türkiye ekonomisi tüketimle ve hükümet harcamalarıyla desteklenen %5.9’luk bir yıllık Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYİH) büyümesi ile direnç gösterdi. Ancak ekonomi, döviz kurundaki değer kaybı, enerji maliyetlerindeki artış ve tedarik zinciri aksamaları gibi faktörlerden kaynaklanan yüksek enflasyon baskısıyla karşı karşıya kaldı. Kasım 2023 itibarıyla Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) yıllık %61.98’e ulaşarak ekonomi için önemli bir zorluk oluşturdu. Bu arada, neredeyse tüm ekonomik kurumların sene başındaki enflasyon öngörülerinin hiçbirinin tutmaması ekonomik kurumlardaki kapasite aşınmasını gözler önüne serdi.

Kurumsal Reformlar ve Para Politikası

Hükümetin ekonomiyi istikrara kavuşturma, malî disiplini sağlama ve düzenleyici çerçeveleri güçlendirme amacıyla gerçekleştirdiği kurumsal reformlar, yapısal zayıflıkların üstesinden gelmek ve daha öngörülebilir bir ekonomik ortam yaratmak bakımından hayatî öneme sahipti. Fakat yapılmak istenen reformlar maalesef yapılamadı, yapılanlar ise etkili olamadı. Aynı zamanda, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) ekonomik zorlukları yönetmedeki rolü kritikti. Banka’nın enflasyonu kontrol etme ve büyümeyi destekleme ihtiyacını dengeleme amaçlı para politikası kararları, Türk Lirası’nın değeri üzerinde önemli bir etkiye sahipti. Döviz kuru, yatırımcı motivasyonu ve gerek iç gerekse dış ekonomik olaylardan etkilenerek dikkate değer dalgalanmalar yaşadı. Yine de Türkiye ekonomisi en iyi kurumsal performansını para politikası alanında gösterdi. Öte yandan, tüm bir ekonomi yönetiminin geçmişin hatalarını sadece para politikası ile gidermesi mümkün olamayacağı için, para politikasında ‘’rasyonel’’e dönüş genel kurumsal kapasite çerçevesinin iyileşmesine ancak kısıtlı katkıda bulunabildi.

Dış Ticaret, Ödemeler Dengesi ve İstihdam Dinamikleri

Dış ticaret ve ödemeler dengesi açısından 2023 yılı, Türkiye’nin uluslararası kurumlar ve ticaret ortakları ile daha aktif bir şekilde iş birliği yapmasına ve dış yatırımlar aramasına tanık oldu. Otomotiv ve tekstil gibi sektörlerdeki ihracata rağmen, özellikle enerji ve ham maddeler için artan ithalat maliyetleri nedeniyle, ticaret açığı genişledi. Bu durum, dış finansman ihtiyaçları ve döviz rezervleri konusunda endişelere yol açtı.

İstihdam cephesinde, hükümet KOBİ’ler için teşvikler ve meslek^, eğitim programları gibi çeşitli politikalar uygulayarak iş yaratmayı ve savunmasız sektörleri desteklemeyi amaçladı. Ekim 2023 itibarıyla%8.5 olarak gerçekleşen işsizlik oranında bir miktar iyileşme gözlendi. Fakat işgücüne katılımın da sürekli düşüyor olması işsizlik rakamlarının bir anlam ifade etmesinin önündeki en büyük engel olarak karşımıza çıktı.  Ayrıca sektörler arası iş yaratma eşitsiz kaldı ve kayıt dışı istihdam istihdamın önemli bir parçası olmaya devam etti. Yüksek yaşam maliyeti ve enflasyon baskıları, reel gelirleri eriterek ve düşük-orta gelirli aileler üzerindeki yükü artırarak yaşam standardını olumsuz etkiledi.

Özetle, 2023 yılında Türkiye ekonomisi, kalkınma içermeyen büyüme ve kurumsal zorlukların karışımını yaşadığımız bir yılı geride bıraktı. Kurumsal reformlar, para politikası ayarlamaları ve kısa vadeli stratejik dış angajmanlar bu ekonomiyi yönetmede anahtar rol oynadı. Hükümetin ekonomiyi istikrara kavuşturma çabaları ve Merkez Bankası’nın para politikasını yönetmedeki rolü, enflasyon, döviz istikrarı ve dış ticaret dengesizlikleri gibi sorunları ele alırken oldukça merkeziydi. Haliyle bu merkezi planlar ya da plansızlıklar ekonomi yönetiminde kurumsal kapasitenin maalesef yukarıya çekilememesine neden oldu.

 * Enes Özkan – Ekonomist, İstanbul Üniversitesi


[1]https://rm.coe.int/grecorc4-2023-12-final-eng-4th-interim-compliance-report-turkiye-conf-/1680ada6ef

[2]https://rm.coe.int/16806c9d29

Önceki İçerikPISA 2022 VERİLERİ, EĞİTİM VE ÜNİVERSİTE
Sonraki İçerikCOP28’de Alınan Nükleer Enerji Kararlarının Potansiyel Yansıması