1970’li yıllarda dünya ekonomilerinin bir numaralı gündemi yükselen enflasyon olmuştu. Özellikle artan petrol fiyatları bir arz şoku yaratarak enflasyon oranlarını yukarı çekerken yüksek kalan enflasyon zamanla beklentileri bozmuş ve enflasyon kalıcılaşmaya başlamıştı. ABD’de yüksek seyreden enflasyona karşı ABD Merkez Bankası’nın (FED) başına Paul Volcker’ın gelişi ve kendisinin uygulamaları tarihi bir dönüm noktası oldu. O zamana kadar istihdamı önceleyen Keynesyen politikalar uygulanırken artık işsizliğin yükselmesi pahasına öncelik enflasyona verilecekti. Bu yeni anlayışa göre yüksek enflasyonun bedeli çok daha büyüktü ve fiyat istikrarı uzun vadede sürdürülebilir büyümenin anahtarıydı. Volcker döneminde yazılan acı reçetelerle FED faizleri artırdı ve devamında enflasyonda kalıcı düşüşler görüldü. Özellikle gelişmiş ülkeler benzeri uygulamalarla 1980 sonrası enflasyonu yüzde 2 civarlarına indirirken Japonya gibi deflasyon görülen ülkeler de oldu. Öte yandan Türkiye, Rusya ve Brezilya gibi bazı gelişmekte olan ülkeler bu dönemde ara ara krizlere girip yüksek enflasyonla mücadele etmek durumunda kaldı.

2000’li yıllara gelindiğinde ise dünyanın birçok yerinde enflasyon sorunu artık büyük oranda çözülmüştü. Enflasyonu önceleyen para politikalarının yanında küreselleşme, teknolojik gelişmeler, demografik değişim ve emtia fiyatlarındaki düşüş gibi faktörler bu düşük enflasyon döneminin başlıca nedenleri oldular. Bu dönemde dünya ekonomi gündeminin önemli bir sorunu olmaktan çıkan enflasyon 2020 yılı ile tekrardan dünya gündemine girmeye başladı. Covid-19 salgını kaynaklı tedarik zincirindeki bozulmalarla dünya yeniden bir arz sorunu ile karşı karşıya kalırken bu sorun çift haneye yaklaşan enflasyonu da beraberinde getirdi. Devamında Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ile enerji fiyatlarındaki hızlı artış yüksek enflasyonu tetikleyici bir başka unsur oldu. Nihayetinde dünya tekrardan enflasyon ve onun yarattığı sorunları konuşmaya başladı ve hala da enflasyonun kalıcı olarak düşürülmesi için mücadele edilmekte.

Enflasyonun tekrardan dünya ekonomik gündeminin baş köşesine oturduğu bu dönemde yüksek enflasyon problemi ile mücadele eden ülkelerden biri de Türkiye oldu. Fakat Türkiye kendine özgü siyasi sorunların ve başta para politikası olmak üzere uygulanan yanlış iktisadi politikaların etkileriyle çok daha derin bir şekilde enflasyon sorununu yaşamakta. Türkiye tarihinde benzeri görülmemiş bir hızla enflasyon oranı artarken toplumun kahir ekseriyetinin alım gücü de düştü. Daha öncesinde düşük çift haneli
enflasyon sorunu ile mücadele eden Türkiye resmi istatistiklere göre yük- sek çift haneli enflasyon dönemine Türkiye Ekonomi Modeli adı verilen bir ekonomik modeli yürürlüğe sokarak geçti. Bu ekonomik modelin ilk uygulamalarının devreye alındığı 2021 Eylül ayından itibaren sadece enflasyon değil, diğer temel ekonomik göstergelerin hemen hemen hepsi de oldukça kötüye gitti. Bu çalışma bu süreçte yaşananları anlamaya çalışırken önceliği enflasyon sorununa vermektedir. Çalışmanın ilk kısmında genel olarak enflasyon sorunu ele alınırken devamında enflasyonla mücadele eden kurumlar olan merkez bankaları, onları düşük faiz politikasına zorla- yan süreç ve bu düşük faiz politikasının etkileri incelenmiştir. Çalışmanın ikinci kısmı ise Türkiye uygulamalarına ayrılmıştır. Türkiye Ekonomi Modeli uygulaması incelendikten sonra enflasyon ile olan ilişkisi ve getirdiği diğer ekonomik sorunlar bu bölümde ele alınmaktadır.

Dr. Caner Gerek’inTürkiye Ekonomi Modeli ve Enflasyon Sorunu” analizinin tamamına aşağıdan ulaşabilirsiniz.

Önceki İçerikNEDEN BİZİM DE BİR KANUNUMUZ YOK?
Sonraki İçerikÖzgürlük Gündemi Sayı 59