Geçen yazıda en geç bir yıl içinde gerçekleşmesi muhtemel bir iktidar değişiminin gündeme getirebileceği yeni anayasa yapımında çoğulculuk ve kültürel çeşitliliğin gereklerinin dikkate alınması gerektiğini anlatmaya çalışmıştım. Bugün bu meseleyi
Blog
Önümüzdeki bir yıl içinde gerçekleşecek olan yasama ve yürütme organları seçimi aynı zamanda Türkiye’nin anayasal yenilenme sürecinin de başlangıcı olacaktır, olmak zorundadır. Hâlihazırda uygulanmakta olan otoriter Başkancı rejimden geri dönüş
Anayasa Mahkemesi öğrenci olan çocuğunun ‘’din kültürü ve ahlâk bilgisi’’ dersinden muaf tutulması talebi reddedilen bir yurttaşın yaptığı başvuruyu kabul ederek bu uygulamanın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni (AİHS) ihlâl ettiğine
Bu yazının üç temel iddiası vardır. Birincisi, Türkiye’de parasal genişleme ile yüksek enflasyon arasındaki ilişki çok güçlüdür. İkincisi, Türkiye’de para arzının genişlemesinden doğrudan kamu otoritesi yani mevcut iktidar sorumludur. Son
Türkiye’nin bugünkü acil ihtiyacı siyasî iktidarın barışçı yoldan değişmesidir. Gerçekleşmesi halinde anlamlı olması ise iktidar değişiminin carî rejimin özgürlükçü-demokratik yönde değişmesine götürecek bir süreci başlatmasına bağlıdır. Yoksa, AKP kadrolarının yerini
Ahlâk meselesini bir dinî Bayram gününde ele almanın Türkiye toplumu için çok anlamlı olduğu kanaatindeyim. Böyle düşünmemin birbirine bağlı olan başlıca iki nedeni var. İlk neden şudur: İtiraf edelim, biz
Terör olayları ya da salgınlar gibi güvende hissetmenin bir lüks haline geldiği, kaygının her kesime genişlediği koşullarda toplumların gözetime rıza göstermeleri daha kolay hale gelir. Belki de bu yüzden, tüm
Malum, genel seçim eşiğinde olmamız birçok mesele yanında bir de Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın yeniden seçilip seçilemeyeceği sorununu gündeme getirmektedir. Bu konuda Anayasa hükümleri gayet açıktır: Anayasa’nın 101. maddesi bir kimsenin
Devlet dediğimiz fenomen aslında bir cebir organizasyonudur. Vaktiyle Max Weber bir siyasî birlik olarak devletin ancak kendisine mahsus olan araçla, yani fizikî güç kullanımıyla tanımlanabileceğini söylemişti. Buna göre de devlet,
Benim düşünüş tarzımı çok etkilemiş olan kitaplardan biri, 80’li yıllarda okuduğum Karl Popper’ın Türkçeye Tarihselciliğin Sefaleti (The Poverty of Historicism) olarak çevrilmiş olan ünlü eseridir. Bu eser tarihselci ve hakikat