Sussex Üniversitesi Araştırma Görevlisi ve iklim politikaları / iletişimi uzmanı Christopher Shaw, 2024’te basılı olarak yayınlanması beklenen “Liberalizm ve İklim Değişikliği Sorunu” isimli bir kitabın içeriğini barındıran bir özet yayınlamıştır. (Shaw, 2024)

Kitap, Sussex Üniversitesi’nden bir profesör olan Peter Newell tarafından şöyle yorumlanmıştır:

“Liberalizm ve İklim Değişikliği Mücadelesi’nde Christopher Shaw, etkili, kışkırtıcı ama erişilebilir bir şekilde, siyasi ve ekonomik liberalizmin iklim değişikliğinin varoluşsal tehdidine yanıt verebileceği yönündeki konformist fikir birliğini yerle bir ediyor. Bireyciliğe vurgu yapan, sermayenin özgürlüklerini koruyan, batı bilimsel düşüncesinin temeli olan teknolojik çözümlere olan inancıyla egemen liberal ideolojiler, kendi krizleri ve çelişkileriyle yüzleşmek zorunda kalıyor.”

Bu makalede, kitabın özetinde sunulan anti-liberal tezler incelenecek, söz konusu noktalarda liberalizmin avantajları ve cevapları açıklanacaktır.

Shaw, kitap özetinin giriş bölümünde Küresel Kuzey’in orta kesiminin hikaye anlatıcılığının iklimsel algıdaki etkisinden ve bu etkinin barındırdığı içeriğin yalanlarla dolu olduğundan bahsediyor. Kendini bu camiaya ait görmediğini belirten Shaw, iklim krizine ve dünyanın geleceğine dair liberal yaklaşımı eleştirirken mevzubahis liberal yaklaşıma karşı bir antitez sunamadığını ve halihazırda ortaya atılmış “dünyayı kurtarma” yaklaşımlarından memnun ve emin olmadığını açıklıyor.

Shaw, özetin başında Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli IPCC’den şu alıntıyı yapıyor:

“İklime dayanıklı, sürdürülebilir bir dünyayı hedeflemek; temel değerlerde, dünya görüşlerinde, ideolojilerde, sosyal yapılarda, politik ve ekonomik sistemlerde ve güç ilişkilerinde değişiklikler de dahil olmak üzere toplumun işleyişinde temel değişiklikleri içerir.” (IPCC, 2022)

Ve ekliyor:

“Bu kitap, bu ‘temel değişiklikleri’ gerçekleştirmenin önündeki en büyük engelin -liberalizmin- dilimiz, düşüncelerimiz ve hayal gücümüz üzerindeki boğucu etkisi olduğunu savunuyor.”

Shaw’a göre Liberalizm artık sınırsız arzuların piyasa yoluyla karşılanabileceği ve sermayeye erişimin tüketim üzerindeki tek kısıtlama olduğu bir dünya yaratarak yaşamın temellerini yok ediyor. Oysa ki dünyanın teknolojide gelişmesini ve genel manada bir ilerleme gösterebilmesini sağlayan en temel unsur, açık piyasa koşullarıdır. Rekabete dayalı bir biçimde gelişen ve büyüyen piyasa, insanların daha müreffeh bir hayat yaşaması için her seferinde kendini katlayarak gelişen canlı bir unsurdur. Eski dönemlerde çeşitli nedenlerle hammaddelere veya en temel üretim-tüketim ürünlerine ulaşımda güçlük çeken insanlık, küresel gelişimin kilidini açmak için en önemli gereksinimin serbest piyasa koşulları olduğunun farkındaydı.

Shaw’un bakış açısından liberalizmin, gittikçe yaklaşan “biyosferik terminusa” yani dünyanın sonuna yanıt olarak sunabileceği tek şey, modern uygarlık için gerekli olan enerji hizmetlerini sürdürmeyi sağlayan teknolojik onarımlardır ve insanın hayal gücünü serbest bırakmayı amaçlayan bir felsefe içinde meydana gelen siyasi hayal gücünün böylesine başarısızlığı, liberalizmin entelektüel iflasını göstermektedir.

Teknik olarak geçmişe dönük baktığımızda liberal batının veya serbest piyasa ekonomisini benimsemiş dünyanın karbon salınımını veya küresel iklim değişikliğinin çevresel etkilerini azaltmak bakımından uygulanan regülasyonların ve eylemlerin ana odağı enerji olmuştur. Ancak ana odakta enerji dönüşümünün bulunması oldukça doğaldır. Bu noktada Almanya üzerinden bir örnek incelemesi yapmak mantıklı olacaktır. 

Almanya’nın 2019’da yaptığı total karbon salınımı 810 milyon tona tekabül ederken bu sayının yaklaşık %40’ı direkt enerji üretiminden, %20’si ise ısınmadan kaynaklanmıştır. İkisini de enerji süreçlerine dahil görmek mantıklı olacağından Almanya’nın karbon salınımındaki sebebin en büyüğünün enerji olduğunu gözlemleyebiliriz. Pek tabii Almanya’nın iklim değişikliğiyle mücadelede en büyük payı enerji dönüşümü hususuna ayırmaması beklenemez. Ancak buna rağmen liberal ekonomilerin geleceğini oluşturan orta ve uzun vadeli planlar da aynı çerçeveye alındığında Almanya’nın enerji dönüşümüne ayırdığı bütçe beklenen de az çıkmaktadır. En güncel verilere göre Almanya’da iklim değişikliği üzerine yapılan kamu harcamalarının yalnızca %42.7’si enerji dönüşümüne ayrılmıştır. Geriye kalan harcamalar ekonominin ve eğitimin dijitalleştirilmesi, sosyal katılımın ve bilincin sağlanması ve modern kamu yönetimi gibi somut adımlara ayrılmaktadır. (Bellocchi vd., 2019) (Kiefer, C. 2021)

Liberalizmin yükselişiyle birlikte geçen 250 yılın ardından Batı, dünyada yaşamanın nihai değerini sorgulamak yerine, ‘insan medeniyetinin temellerini’ ortadan kaldıracak bir ‘biyolojik imha’ yaratmanın daha iyi olduğu sonucuna vardığını iddia eden Shaw, uluslararası ekonomiyi zedelemek pahasına verilen iklim mücadelesinin maddi karşılığını belli ki bariz bir biçimde küçümsemektedir.

Paris Anlaşmasının bir parçası olarak, dünyanın daha zengin ülkeleri, gelişmekte olan ülkelerin iklim değişikliğine uyum sağlamalarına, yenilenebilir enerjilere yatırım yapmalarına ve düşük karbonlu kalkınmaya ulaşmalarına yardımcı olmak için yıllık en az 100 milyar dolarlık iklim finansmanını harekete geçirme taahhütlerini yeniden doğruladılar. Buna ek olarak 2019 ile 2020 yılları arasında dünya, küresel ısınma ve iklim değişikliğini hafifletme yatırımları ve girişimlerine 632 milyar dolar harcadı. Her ne kadar ekonomistlerin tahminlerine göre 2030 yılına kadar harcanması gereken para 90 trilyon Dolara yakın olsa da böyle bir ekonomik yükün hiçbir hükümet veya özel sektör tarafından üstlenilmesi mümkün değildir. Hele ki az önce bahsedilen 632 milyar doların yaklaşık 311 milyar dolarının özel sektör tarafından karşılandığı düşünüldüğünde bu devasa maddi eforun insanları ölüme sürüklemek için hazırlanan bi oyun olduğunu düşünmek ancak bir komplo teorisinden öteye gitmeyecektir. (Aspiration, 2022)

Shaw, kitap özetinde iklim preojeksiyonlarına ve modellerine de değinmiştir. İklim projeksiyonlarının 2050’ye kadar süren bir eylem zaman çizelgesi oluşturarak liberalizm için siyasi açıdan “güvenli bir çalışma alanı” yarattığını iddia eden Shaw, aslında eleştirdiği konuda haklı olmasa da doğru bir alana parmak basmaktadır. Özetin başında kendisini dahil görmediği kuzeyli orta sınıfın birçok kez düştüğü hataya kendisi de düşmüş olabilir. Küresel karbon salınımı kaynaklarının tümünü bir anda durdurmanın mümkün olmadığı, bir yıl hatta bir asır içinde dahi neredeyse imkansız olduğu düşünülmektedir. Dünya, elinden gelenin tamamını yapıyor mu bilinmez ancak Shaw’un özellikle tefe tuttuğu kuzey ve batılı liberal ülkeler, bu konuda en hızlı eyleme geçen ve değişiklik yaratan ülkelerdir.

İsveç, Norveç, Birleşik Krallık, Fransa, Almanya, Kanada vb. ülkelerin çağdaşlarına kıyasla fazlasıyla müsamahasız kontrol ve regülasyonlarla karbon ayak izlerini azaltmaya çalıştıkları barizdir.

Liberalizmin yerine nasıl bir sistemin geçeceği hakkında kesin bir fikri olmamasına karşın Shaw, “Liberalizmin iklim değişikliğine etkili bir tepki için gerekli politikaları üretemeyeceği iddiasının kanıtı nedir?” sorusuna yanıt olarak “Liberalizmin kendisine alternatif oluşturabilecek bir alternatif çözüm arayışına engel olacağını öne sürebiliriz.” diyor. Liberal değerler çerçevesinde tasvir edilen geleceğin şöyle bir vizyon sunmasını hedefliyor:

“İklim etkilerinden arınmış, kapitalist ekonomilerin işlediği ve istediğimiz tüm malları ve yiyecekleri sağladığı, toplumsal ve sınıfsal çatışmaların olmadığı bir dünya.”

Liberalizm aslında ekonomik adalet temelinde direkt olarak bu hedefe ulaşmayı planlamaktadır. Genel kapsamda değerlendirildiğinde her ülkenin, nüfusu az olan ve kaynak sıkıntısı çekmeyen batılı ülkeler gibi hızlı ve keskin dönüşümlerde bulunması beklenemez. Kapitalist yapıyı ülkeler ve bölgeler arası normları temel almadan değerlendirmek mümkün değildir.

Shaw, aslında iyi bir niyetle çıktığı ve dönüşümün başlangıcı olmayı hedeflediği rolünde ideolojik yaklaşımları objektif ve rasyonel temellerde değerlendirmeli; dünyanın her bir sakininin koşullarını göz önünde bulundurmalıdır. Henüz kitabını yayınlamamış olsa da özetinden anlaşıldığı üzere dünyanın geleceği için hızlı ve kendinden emin bir çevresel dönüşümü idealize eden Shaw, dünya nüfusunun büyük bir kısmı için bu dönüşümün keskin bir viraj olduğunu hatırlamalıdır. Liberal yaklaşımları eleştirmek, iklim değişikliğiyle mücadelede teorik yaklaşımların rasyonelliğini eleştirmekle eşdeğerdir.

Dünya, ve bizim şekillendirdiğimiz dünyayı besleyen piyasa, kendi ihtiyaç duyduğu dönüşümü sağlamak zorunda olduğundan; sanayileşme ile başlayan bu küresel dönüşüm sürecinin yine ancak aynı aktörler tarafından durdurulması gerekmektedir.

Shaw kitabını yayınladığında analitik detaylarını daha net görerek yorum yapmak ve eleştirilere cevap olabilmek dileğiyle…

Yazar: Ekim Atay


Kaynakça

Aspiration (2022, August 17). How Much Money is Actually Needed to Solve Climate Change? Make Change – Where Money and Mission Meet. https://makechange.aspiration.com/how-much-money-to-help-climate-change/

Bellocchi, S., Klöckner, K., Manno, M., Noussan, M., & Vellini, M. (2019). On the role of electric vehicles towards low-carbon energy systems: Italy and Germany in comparison. Applied Energy, 255, 113848. https://doi.org/10.1016/j.apenergy.2019.113848

IPCC. (2022). Overarching Frequently Asked Questions and Answers. Retrieved from

https://www.ipcc.ch/report/ar6/wg2/about/frequently-asked-questions/keyfaq6/.

Kiefer, C. Next Generation EU: Germany focuses its climate policy on hydrogen and sustainable mobility – Elcano Royal Institute. (2021, October 28). Elcano Royal Institute. https://www.realinstitutoelcano.org/en/analyses/next-generation-eu-germany-focuses-its-climate-policy-on-hydrogen-and-sustainable-mobility/

Shaw, C. (2024). Liberalism and the challenge of climate change.

Önceki İçerik“Yeni Türkiye”den ‘’Türkiye Yüzyılı’’ na
Sonraki İçerikÖzgürlük Gündemi Sayı 53