Bu yılın başlarında Uluslararası Ticaret Komisyonu (ITC), Güney Koreli LG Chem firması tarafından üretilen bazı lityum iyon pillerin ve ilgili teknolojilerin (elektrikli araç (EV) üretiminde kullanılmak üzere) ithalatının yasaklanmasına yönelik olarak bir idari hukuk yargıcı tarafından daha önce verilen kararı onayladı. ITC’nin bunu yapma yetkisi, 1930 tarihli Smoot-Hawley Tarife Yasası’nın, ithalatta haksız uygulamaları durdurmak üzere tasarlanmış olan 337. Bölümünden gelmektedir. Söz konusu haksız ticari uygulama, fikri mülkiyet haklarını ihlal eden ürünlerin ithalatıdır.

Amerikan firmalarının fikri mülkiyet haklarını ihlal eden ürünlerin ithalatı ABD hükümetinin genel olarak ciddiye alması gereken bir konu olsa da, bu davanın özellikleri ITC’nin koruması gereken sektörlerin çıkarlarına aykırı hareket ettiğini göstermektedir. ITC’nin kararının pratikteki etkileri ise elektrikli araçlar için mevcut batarya arzını sınırlandırmak, tüketici tercihlerini ve ABD’nin iddialı iklim hedeflerine ulaşma kabiliyetini kısıtlamak olacaktır.

İlk olarak, bu iki Güney Koreli firma, LG Chem ve SK Innovation arasındaki bir anlaşmazlıktır; hiçbir Amerikan fikri mülkiyeti söz konusu değildir. ITC, LG bataryalarını hariç tutarak, amaçlanan misyonunun çok ötesine geçmiş ve “küresel ticari sır polisi” rolünü benimsemiştir. 

Dahası, bu kararın Amerikan endüstrileri ve düşük emisyonlu teknolojilere geçiş için doğrudan sonuçları vardır. Söz konusu bataryaların Georgia’daki 2.6 milyar dolarlık SK Innovation fabrikasında kullanılacak olması, Senatör Raphael Warnock (D-GA) ve Vali Brian Kemp’in (R-GA) Biden Yönetimine dışlama kararını veto etmesi çağrısında bulunmasına neden oldu. Yönetimin bunu yapmak için 11 Nisan’a kadar süresi var.

Yasak, pil hücreleri, modüller ve paketler gibi pil teknolojisinin birden fazla bileşenini içeriyor. SK Innovation, farklı batarya hücresi teknolojileri gelişse bile pazara hakim olan lityum-iyon kullanıyor. ITC kararı, Amerikalı otomobil üreticilerinin alternatif tedarikçiler bulabileceği bir aşamalı çıkış dönemine izin veriyor. Bu, yurtiçinde ve uluslararası alanda elektrikli araçların gelişimini durduran batarya malzemelerinin büyük ölçekte üretilmesinin zorluklarını kabul etmekte ancak çözmemektedir. 

Batarya inovasyonu önemini korumaktadır. Maliyetler 2010’da kilovat saat başına 1.000 dolardan 2019’da sadece 150 dolara düşmüş olsa da, bataryalar hala bir elektrikli aracın üretim maliyetinin neredeyse yüzde 50’sini oluşturuyor.  Bu, elektrikli araçların üretiminin geleneksel gazlı araçlara göre neden daha pahalı olduğunu belirleyen faktördür. Bu nedenle, maliyet eşitliğine yönelik tahminler genellikle daha düşük batarya maliyetleri etrafında dönmektedir. 

Fiyatın ötesinde, batarya boyutunun ve kapasitesinin iyileştirilmesi de menzili genişleterek ve şarj süresini kısaltarak elektrikli araçlara geçişe yardımcı olacaktır. SK Innovation, daha hafif ve daha ince pil hücrelerinin yanı sıra yüksek enerjili diş hekimliği lityum-iyon pillerinin reklamını yapmaktadır.

Her ne kadar ITC’nin bu son men kararı münferit bir olay olsa da, bu dava fikri mülkiyet hukuku ile karbon emisyonlarını azaltma çabaları arasında bir çatışmaya işaret etmektedir.

Fikri mülkiyet haklarının oluşturulması ve uygulanmasına ilişkin genel durum, inovasyon maliyetinin yüksek ve taklit maliyetinin düşük olduğu durumlarda, mucitlerin araştırma ve geliştirme maliyetlerini telafi etmeleri ve piyasanın üzerindeki getirilerini yeni inovasyonlara yeniden yatırmaları için yasal münhasırlığın gerekli olduğudur. Ancak, tasarımı gereği ilerlemenin yayılmasını yavaşlatan ve böylece yayılacak daha fazla ilerleme sağlayan fikri mülkiyet, iklim değişikliğinin yarattığı tehditlerin hızlı bir şekilde ele alınması gerektiğinde en iyi araç değildir.

Elektrikli araç kullanımının artırılması, Amerika Birleşik Devletleri’nde sera gazı emisyonlarının azaltılması açısından kritik önem taşımaktadır. Ulaşım, emisyonların neredeyse üçte birini oluşturmaktadır ve petrol ürünlerine bağımlılığı devam etmektedir. Düşük karbonlu bir elektrik sektörü olmasa bile, bir elektrikli aracın yaşam döngüsü emisyonları geleneksel bir gazlı arabanınkinden daha düşüktür. 

Elektrikli araçlar daha da temiz olacak. Elektrik sektörü yenilenebilir ve nükleer enerjiye doğru ilerledikçe, gelişmiş batarya depolama ve iletim ile desteklendiğinde elektrikli araç şarjı ile ilişkili emisyonlar azalacaktır. Aynı zamanda, elektrikli veya hidrojen yakıt hücreli ağır hizmet araçları iş dünyasının karbon ayak izini azaltmaya başlayacak ve düşük karbonlu endüstriyel süreçler daha fazla karbonsuzlaştırma için fırsatlar sunacaktır. Sektörler arasında hızlı karbonsuzlaştırma birlikte çalışacaktır ve karbon fiyatı inovasyonu daha da teşvik edebilir.

COVID-19 aşıları, fikri mülkiyet hakları ve karbon emisyonlarını azaltmaya yönelik teknolojilerle ilgili mevcut tartışmalara açıklık getirmeye yardımcı olabilecek bir analoji sunmaktadır. COVID için aşılar ve diğer tedaviler çığır açan yenilikler mi? Şüphesiz ve “iyi zamanlarda”, ilerlemenin yayılmasının tek yolu buysa, ilerlemenin daha yavaş yayılmasını tolere edebiliriz. Ancak, tıpkı iklim değişikliğinde olduğu gibi, COVID-19’un yayılmasını yavaşlatacak agresif önlemler alınmazsa durum daha da kötüleşecektir. Bu da teknolojinin mümkün olduğunca çabuk yayılmasına yardımcı olacak politika alternatiflerine bakmak anlamına geliyor.

İklim politikası için nasıl her şeyi kapsayan bir yaklaşıma ihtiyacımız varsa, inovasyon politikası için de her şeyi kapsayan bir yaklaşıma ihtiyacımız var. Bazı durumlarda patentler ve ticari sırlar, bu teknolojileri geliştirmenin ve yaygınlaştırmanın en hızlı yoludur. Ancak son ITC kararının da gösterdiği gibi bu her zaman geçerli değildir.

İnovasyon politikasının inovasyonun önüne geçmeyeceğinden nasıl emin olabiliriz? Başlangıç olarak, mevcut ve gelecekteki yönetimler yeşil teknolojiyle ilgili tüm hariç tutma kararlarını dikkatle incelemelidir. Ayrıca, ITC’yi ABD’li üreticiler tarafından kullanılan yeşil teknolojilere yönelik muafiyet kararları verirken daha muhafazakar olmaya teşvik edecek bir rehber yayınlamalıdırlar. Fikri mülkiyet ve inovasyon politikasına daha geniş bir bakış açısıyla yaklaşan hükümet, devlet tarafından ödenen telif ücretleriyle zorunlu patent lisanslama ve “yeşil teknoloji” patent havuzlarının kullanımını araştırmalıdır. Ticari sırlar ve diğer patentlenmemiş “know-how” biçimleri için, bu bilgilerin yayınlanması ve yaygınlaştırılmasına yönelik programlar da düşünülmelidir.

Geleneksel fikri mülkiyet modelinden açık erişimli inovasyona odaklanan bir modele geçiş, muhtemelen şu anda fikri mülkiyet hukuku tarafı  ndan sunulan düzenleyici sübvansiyonlardan daha fazla doğrudan mali sübvansiyon gerektirecektir. Ancak COVID-19 aşılarında olduğu gibi, iklim değişikliğinin yarattığı tehlike ve elektrikli araçların yaygın olarak benimsenmesi ihtiyacı, fazla ödeme yapılmasını zorlaştırmaktadır.

Yazar: Daniel Takash

Çeviren: Sezil Güçlü

Metnin orijinali: https://www.niskanencenter.org/dont-exclude-green-tech/

Önceki İçerikKamu Hizmeti Yayıncılığı ve Bandrol Bedeli
Sonraki İçerikRüzgar ve Güneş Enerjisi: Sürdürülebilirlik Masalının Ardındaki Zorluklar