GİRİŞ

Türkiye, uzun yıllar boyunca devam eden Avrupa Birliği’ne üyelik sürecinde Avrupa Birliği müktesebatına uyum sağlamak amacıyla pek çok alanda mevzuat ve sistem değişikliği çalışmaları yürütmüştür. Vergi sisteminin ve mevzuatının uyumlaştırılması da bu kapsamda atılmak istenen adımlardan biridir. Ne var ki ilgili çalışmalar neticesinde hedeflenen noktaya ulaşılamamış ve özellikle vergi gelirleri içerisindeki dolaylı vergilerin payı istenilen seviyeye düşürülememiştir. Türkiye’nin dolaylı ve dolaysız vergiler arasında makul bir denge kuramaması, hem Avrupa Birliği uygulamalarıyla hem de vergi adaleti ilkesiyle örtüşmemektedir. Zira dolaylı vergiler, bir mal veya hizmetin satın alınması esnasında satın almayı gerçekleştiren tarafından ödenen bir vergi türüdür. Dolaysız vergilerin aksine vatandaşların kazanç veya gelirleri üzerinden değil, harcamaları üzerinden alınmaktadır. Gelir düzeyine göre farklılaşmadığı için varlıklı ve düşük gelirli iki farklı mükellefin almış olduğu ürün aynı vergiye tabi tutulmaktadır. Avrupa Birliği’ne kıyasla Türkiye’deki dolaylı vergi payının 2,5 kat fazla olması, bu alanda kapsamlı mevzuat değişikliklerinin yapılması gerektiğini ortaya koymaktadır (Yavuz, 2015).

Çalışmamızda Türkiye ve Avrupa Birliği’ndeki dolaylı vergilerin hukuki niteliği ve bunların farklılaştığı hususlar incelenecektir. İnceleme, toplam vergi gelirleri içerisindeki en büyük paylara sahip olan katma değer vergisi (KDV) ve özel tüketim vergisi (ÖTV) özelinde yoğunlaşacaktır. Son olarak ise Türkiye’deki mevcut durum üzerinden bir değerlendirme yapılacaktır.

Avrupa Birliği ve Türkiye’de Dolaylı Vergilerin Hukuki Statüsü

Kuruluşundan bu yana Avrupa Birliği, ortak pazar hedefinden yola çıkarak vergilemedeki farklılıkları büyük ölçüde ortadan kaldırmayı amaçlamıştır. Bu sebepledir ki ilk vergi uyumlaştırma konusu, Avrupa Birliği’nin kurucu antlaşmalarından biri olan Roma Antlaşması’nda yer almıştır. Günümüzde ise Avrupa Birliği’ndeki vergi uyumlaştırma direktiflerinin ana odağını dolaylı vergiler oluşturmaktadır (Yıldız, 2006). Zira üye ülkelerdeki farklı dolaylı vergi uygulamaları, mal ve hizmetin serbest dolaşımını etkileyerek iç pazarın etkin şekilde işlemesine engel olmaktadır. Dolayısıyla üye devletler, dolaysız vergilerde olabildiğince ulusal çıkarlarına göre hareket ederken, dolaylı vergilerde ise AB direktifleri aracılığıyla büyük ölçüde bir uyum sağlamıştır. Türkiye’nin ise Avrupa Birliği’ne üyelik sürecinden itibaren Birlik müktesebatına ve vergi sistemine uyum çalışmaları yürüttüğünü belirtmiştik. AB ile Türkiye’nin vergi uyumu, her ne kadar bu çalışmalar dolaylı vergi alanında yoğunlaşsa da, dolaylı vergilerden ziyade dolaysız vergi alanında daha fazla gerçekleşmiştir (Çiçek & Uğur, 2019).

Dolaylı vergiler alanında âdeta bir Birlik vergisine dönüşen ve en fazla üzerinde durulan vergi katma değer vergisidir (Yıldız, 2006). Harcamalar üzerinden alınan ve bir genel tüketim vergisi olan KDV, ülkemizde Avrupa Birliği’nin 6. Konsey Direktifi’ni temel alarak 1984 yılında uygulanmaya başlamıştır. 3065 sayılı KDV Kanunu’nun 1. maddesi uyarınca katma değer vergisinin konusunu şunlar teşkil eder:

“1. Ticari, sınai, zirai faaliyet ve serbest meslek faaliyeti çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetler,

  2. Her türlü mal ve hizmet ithalatı,

  3. Diğer faaliyetlerden doğan teslim ve hizmetler”

Avrupa Birliği’nin Ortak KDV Sistemi’ni (Common System of Value-Added Tax) düzenleyen 2006/112/EC Direktifi’nde ise aşağıdaki işlemler ortak KDV’ye tabidir:

“1. Bir üye ülkenin sınırları dâhilinde ele alınacak malların vergilendirilebilir bir kişi tarafından tedarik edilmesi (Malların Temini), 

 2. Topluluk içi bir üye ülke sınırları dâhilinde değerlendirilmek üzere mal alımı, 

 3. Bir üye ülkenin sınırları dâhilinde ele alınacak hizmetlerin, bu şekilde hareket eden vergilendirilebilir bir kişi tarafından sağlanması (Hizmetlerin tedariki),

 4. Mal ithalatı”

KDV Kanunu’ndaki hükmü genel olarak incelediğimizde faaliyet konusu alım veya satım olan her türlü mal ve hizmetin KDV’ye tabi olduğunu görmekteyiz. AB’nin 2006/112/EC Direktifi mal teslimi ve hizmet ifasını kısaca tanımlamışken, Türk KDV Kanunu (KDVK) teslim ve hizmetleri geniş bir biçimde ele almıştır.

KDVK ve Direktif’in asıl ayrıştığı hususlar, muafiyet ve istisna hükümlerinde görünürlük kazanmaktadır. İlgili hükümler Direktif’in 131 ve 166. maddeleri arasında düzenlenirken, KDVK’nin ise 11 ve 19. maddeleri arasında düzenlenmektedir. Avrupa Birliği’nde uygulanan KDV istisnalarına genel itibarıyla baktığımızda sosyal, kültürel ve eğitim amaçlı düzenlemeler görmekteyiz. Türkiye’de ise bu istisnai durumlar çoğunlukla ekonomik amaçlı olup belirli bir sektör veya bölgenin ekonomik gelişmesini hedeflemektedir. Örneğin kamu yararına çalışan hastaneler, müzelerin kuruluş hizmetleri, diş hekimleri tarafından verilen hizmetler AB ülkelerinde KDV’den muaf iken; kıymetli maden arama faaliyetlerine ilişkin hizmetler, yap-işlet-devret modeli kapsamındaki projelerin mal ve hizmet ifaları, yatırım teşvik belgesi sahibi mükelleflere verilen makine ve teçhizat teslimleri ülkemizde KDV’den müstesna tutulmuştur. Dolayısıyla Türkiye’deki KDV, istisna hükümleri kapsamında Avrupa Birliği’ne kıyasla daha az sosyal fayda sağlamaktadır. Bu da şüphesiz vergi sisteminin etkinliğini ve meşruiyetini zayıflatmaktadır.

Farklılık yaratan bir diğer husus ise KDV oranlarıdır. KDVK’nin 28. maddesine göre katma değer vergisi oranı %10’dur. Cumhurbaşkanı bu oranı dört katına kadar artırmaya ve %1’e kadar indirmeye yetkilidir. Bu sebepledir ki KDV oranları Kanun’un yürürlük tarihinden itibaren pek çok kez değiştirilmiştir. Hatta bazı değişiklikler, kanundaki ekli listeleri tamamen yenileyerek vergi rejimininin büyük oranda değişmesine sebep olmuştur (Akkoç, Gemicioğlu, & Kızılırmak, 2023). Günümüze baktığımızda Türkiye’nin %1, %8 ve %18 olmak üzere uygulamakta olduğu üç farklı KDV oranı bulunmaktaydı. Ancak 7 Temmuz 2023 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanan Cumhurbaşkanı Kararı ile %8 oranı %10’a yükseltilirken, %18 oranı ise %20’ye yükseltilmiştir. Avrupa Birliği’nde ise Direktif’in 96-97. maddeleri uyarınca indirimli oran %5 ve standart oran %15 olmak üzere iki farklı oran düzenlenmektedir. AB Direktifi’nde sağlık ve gıda harcamaları için belirlenen KDV oranı %5 iken, Türkiye’de bu harcamalar için KDV oranı Cumhurbaşkanı Kararı ile %10’a yükseltilmiştir.

KDV’nin yanı sıra Türkiye ve Avrupa Birliği’nde toplam vergi hasılatının önemli bir payını oluşturan diğer bir dolaylı vergi ise ÖTV’dir. Özel tüketim vergisi, genel tüketim vergilerinden farklı olarak belirli mal veya ürünlerde uygulanır. Özellikle lüks, sağlığa zararlı ve çevreye zararlı olduğu bilinen mallar üzerine konulan bir vergi türüdür. Avrupa Birliği’nde 1992 yılında yürürlüğe giren direktifle petrol ürünleri, alkollü içkiler ve tütün ürünleri olmak üzere üç temel ürün üzerinden özel tüketim vergisi alınmaya başlanmıştır. Bu üç temel ürüne ek olarak, 2008/118/EC Direktifi’yle üye ülkelerin bazıları tuz, şeker, kahve, çikolata gibi ürünlerden de vergi almaktadır. Örneğin Fransa ve Hollanda’da şeker ürünleri, Danimarka’da çikolata ve şekerleme ürünleri, Almanya’da tuz, şeker, kahve ve çay ürünleri ÖTV kapsamındadır (Bilici, 2018).

Türkiye’de ise ÖTV’nin konusunu oluşturan ürünler, 4760 sayılı Özel Tüketim Vergisi Kanunu’nun 1. maddesinde düzenlenerek 4 ayrı ekte verilmiştir:

I sayılı listenin A Cetvelinde bulunan benzin, motorin, doğalgaz vb. petrol ürünleri ile yine aynı listenin B Cetvelinde yer alan benzol, ksilol, solvent vb. ürünler,

II sayılı listede yer alan motorlu taşıt araçları, yarı römorklar için çekiciler vb. araçlar,

III sayılı listede ise alkollü ve alkolsüz ürünler ile tütün ve tütün benzeri ürünler,

IV sayılı listede ise elektronik ve beyaz eşyaların yanı sıra lüks tüketim ürünleri olarak sayılan havyar, kozmetik ürünler, poşetlenerek satılan kitaplar özel tüketim vergisine tabidir.

Özel tüketim vergisinin konusunu teşkil eden ürünler bakımından AB direktiflerini ve 4760 sayılı ÖTV Kanunu’nu karşılaştırdığımızda Türkiye’deki listenin oldukça geniş tutulduğunu görmekteyiz. Örneğin, Avrupa Birliği’nde motorlu taşıtlar üzerinden ÖTV alınmazken Türkiye’de ÖTV alınmaktadır. Elektronik ve beyaz eşya ürünleri de ülkemizde lüks tüketim ürünleri kapsamında ÖTV’ye tabi iken Avrupa Birliği’nde böyle bir uygulama bulunmamaktadır. Bu doğrultuda ÖTV’nin kapsamı, Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki belirgin uyumsuzluğu ortaya koymaktadır.

Buna ek olarak, ÖTV Kanunu uyarınca vergi miktarları ad valorem esasına dayanmaktadır. Diğer bir deyişle vergi miktarı, ürünün değerine göre belirlenir. Bir ürünün fiyatı ne kadar yüksekse uygulanacak ÖTV miktarı da o kadar yüksek olacaktır. Avrupa Birliği’nde uygulanan ÖTV’de ise vergi miktarı spesifik ölçüye dayanmaktadır. Ürünün fiyatı üzerinden değil; ürünün ağırlığı, hacmi, uzunluğu veya alkol derecesi gibi teknik miktarlarının hesaplanmasına göre ÖTV tahsil edilmektedir.

Türkiye’deki Mevcut Durum ve Değerlendirme

Türk mevzuatını incelediğimizde dolaylı vergi kapsamındaki listelerin oldukça uzun tutulduğunu, vergi oranlarını belirlemede Cumhurbaşkanı’na geniş yetkiler verildiğini ve istisna hükümlerinin ağırlıklı olarak ekonomik kaygılarla düzenlendiğini görmekteyiz. Nitekim bu durum, modern bir vergi sisteminin taşıması gereken özelliklerle örtüşmediği gibi Avrupa Birliği ile olan vergi uyum sürecini de yavaşlatmıştır. Gelişmiş ve adil bir vergi sistemi için dolaylı vergilerin kapsamının daraltılması ve vergi gelirleri içerisindeki payının düşürülmesi gerekmektedir. Ancak kolay ve hızlı tahsil edilebilmesi sebebiyle Türkiye’deki dolaylı vergi uygulaması gittikçe artmaktadır. Kayıt dışı ekonomi ve dolaysız vergilerdeki kaçakçılık bu artışın diğer sebepleri arasında sayılabileceği gibi, devletin dolaysız vergileri yeterince toplayamaması da dolaylı vergilerin artırılmasına neden olmaktadır. Bunun için denetim organlarının güçlendirilmesi ve sürekli çıkarılan vergi aflarının önüne geçilmesi gerekmektedir. Zira sürekli vergi aflarının çıkarılması, vergi bilinci gelişmiş mükelleflerin de dolaysız vergileri ödeme alışkanlıklarını değiştirmesine yol açmaktadır.

Gelir düzeyine göre ayrım yapmadan herkesi eşit oranda etkileyen dolaylı vergiler, düşük gelirli kesimlerin daha fazla vergi yükü altında kalmasına neden olmaktadır. Bakıldığı zaman bu durum Anayasa’nın 73. maddesinde yer alan “Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, mali gücüne göre, vergi ödemekle yükümlüdür. Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı, maliye politikasının sosyal amacıdır.” ibaresinden uzaklaşıldığını gösterir. İlgili hüküm “mali güce” göre vergi yükümlülüğü anlayışını ortaya koysa da dolaylı vergiler alınırken mükelleflerin ödeme gücü dikkate alınmamaktadır. Bu sebeple dolaylı vergi yükü arttığı sürece hükümde geçen “vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı” mümkün olmayacaktır.

Yazar: Hüseyin Deniz Öncel


Referanslar

Yavuz, E. (2015). Vergilemede Adalet İlkesi Açısından Avrupa Birliği ve Türkiye Vergi Yapılarının Karşılaştırmalı Analizi.

Yıldız, H. (2006). Avrupa Birliği Vergi Politikası ve Vergi Uyumlaştırma Çalışmaları. Erzincan Binali Yıldırım Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, s. 549-569.

Çiçek, U., & Uğur, K. (2019). Türkiye ile AB Ülkelerinin Dolaylı – Dolaysız Vergiler Açısından Karşılaştırması. Vizyoner Dergisi, s. 290-310.

Akkoç, U., Gemicioğlu, S., & Kızılırmak, B. (2023). Türkiye’de Dolaylı Vergi Yükü ve Dolaylı Vergilerin Artan Oranlılığı. Sosyoekonomi, s. 321-346.

Bilici, N. (2018). Avrupa Birliği ve Türkiye II. Savaş Yayınevi.

Katma Değer Vergisi Kanunu, 3065 sayılı Kanun, Kabul Tarihi: 25/10/1984.

Council Directive 2006/112/EC of 28 November 2006 on the Common System of Value Added Tax (OJ L 347, 11.12.2006, p. 1-118).

Mal ve Hizmetlere Uygulanacak Katma Değer Vergisi Oranlarının Tespitine İlişkin Kararda Değişiklik Yapılmasına Dair Karar, Karar Sayısı: 7346, Resmi Gazete Tarihi: 7/7/2023.

Council Directive 92/83/EEC of 19 October 1992 on the harmonization of the structures of excise duties on alcohol and alcoholic beverages (OJ L 316, 31.10.1992, p. 21-28).

Council Directive 2008/118/EC of 16 December 2008 concerning the general arrangements for excise duty and repealing Directive 92/12/EEC (OJ L 9, 14.1.2009, p. 12–30).

Özel Tüketim Vergisi Kanunu, 4760 sayılı Kanun, Kabul Tarihi: 06/06/2002.

Önceki İçerikİNSAN HAKLARI, ÖZGÜRLÜK, ÖZERKLİK VE ONUR
Sonraki İçerikBASKI, PATERNALİZM VE AHLÂK