Dağıtımcı ve yeniden dağıtımcı adalet prensipleri, yirminci yüzyıl siyasal düşünce yapısında oldukça önemli bir yere sahiptir ve adalet hakkındaki çoğu tartışmada olduğu gibi bugün de hala siyasal çerçevede en çok tartışılan konulardan biridir. Bu konu özelinde vergilendirme, dikkat çekici ve aynı zamanda tartışmalı bir yere sahiptir. John Rawls ve Robert Nozick, kaynakların yeniden dağıtımı üzerine sahip oldukları zıt görüşlerle sadece ekonomik adalet değil; vergilendirme konusunda da siyasal düşünce ve felsefe dünyasında oldukça etkili bir yere sahiptirler. Bu yazıda, bu iki siyasal düşünür ve filozofun yeniden dağıtımcı adalet konusundaki düşüncelerini karşılaştırıp devletin rolü ve ekonomik eşitsizlik gibi konuların vergilendirme kavramı üzerinden nasıl tartışıldığına dair iki etkili görüşü sunmaya çalışacağım. Savundukları farklı görüşler nedeniyle bir bakıma Robin Hood ve Nottingham çekişmesini anımsatan Rawls ve Nozick, bize eşitlik ve adalet kavramlarını sorgulatacak ve hatta bir şeçim yapmaya bile zorlayacak.

Çoğunluklu olarak ahlak ve siyaset felsefesi alanlarında yaptığı çalışmalarıyla tanınan John Rawls, liberal eşitlikçi bir gelenekten gelmektedir. 1971 yılında yazığı A Theory of Justice (Bir Adalet Teorisi), yirminci yüzyılın en önemli siyaset felsefesi kitaplarından biri olarak görülmektedir. Doktora derecesini Princeton’dan alan Rawls daha sonrasında akademik çalışmalarına yine Princeton, Cornell, Massachusetts Institute of Technology (MIT) ve Harvard gibi okullarda devam etmiştir. John Rawls, modern siyaset felsefesinin en önemli ve etkili filozof ve düşünürlerinden biridir.

Doktorasını, yine Rawls gibi, Princeton’dan alan Robert Nozick ise daha çok sağ liberteryen bir görüşten gelmektedir. 1974’te yazdığı ve Rawls’un A Theory of Justice (1971) kitabına sağ liberteryen bir cevap niteliği taşıyan kitabı Anarchy, State, and Utopia (Anarşi, Devlet ve Ütopya)ile tanınan Nozick, aynı kitapta insanların içine girdikleri toplumun kurallarını özgürce seçebildiği orijinal bir ütopya modeli de yaratmıştır. Bu kitap ile yeniden dağıtımcı adalet ve eşitlik gibi konular üzerine sunduklarıyla Rawls’un fikirlerine zıt bir yerde konum alan Nozick, bugün hala devam eden liberteryen temelli, en önemli modern siyaset felsefesi tartışmalarından birini de başlatmıştır. 

Rawls ve Nozick adalet, eşitlik ve hükümetin rolü gibi kavramlar üzerine zıt bakış açılarını temsil etmektedirler. Rawls, aktif hükümet müdahalesi ve kaynakların yeniden dağıtılması yoluyla adil bir toplum yaratmaya odaklanırken, Nozick ekonomik ve sosyal düzenlemelerde daha çok “laissez-faire” yaklaşımına izin vererek bireysel hakları ve asgari hükümet müdahalesini vurgular.  Doğal olarak vergilendirme kavramı, her ne kadar zıt görüşte olursa olsunlar, iki düşünürün sunduğu fikirler içerisinde önemli bir yere sahip. Konuya daha ayrıntılı girmeden önce, Rawls ve Nozick’in kendi teorileriyle savunduklarına genel hatlarıyla bir değerlendirelim.

Rawls’un adalet teorisinin temelleri, bir tür yararcılık eleştirisi veya reddi olarak değerlendirilebilir. Yararcılığın esas olarak ilgilendiği şey, toplam refahtır. Bu bağlamda, toplamın iyiliği için bir kısmın feda edilmesi gerektiği görüşünü savunur. Temelde, bireylerin refahını maksimize etmeyi talep eden bu görüş, adil bir toplumun kurumlarının ve yasalarının bu ilkeyi sağlayacak şekilde düzenlenmesi gerektiği anlamına gelir. Rawls’a göre yararcılığın en temel problemi toplumu tek bir kişi olarak görmesidir. Tek bir birey tercihleri hakkında kendi refah ve mutluluğunu maksimize edecek kararlar verebilir, ancak bir toplum bunu yaptığında kaybedenler ve kazananlar yaratır. Rawls ise kaybedenlerin ve kazananların olmadığı iyi ve adalet kavramlarına sahip, adil ve eşit bir toplum elde etmek için kaynakların yeniden dağıtıldığı bir toplum modeli yaratır.  Toplum, Rawls tarafından karşılıklı yarar için iş birliğine dayalı bir girişim olarak tanımlanır. Buradaki insanlar da, karşılıklı çıkarları için iş birliği yapan davranış normlarıyla sınırlanır (Rawls, 1971). Peki böyle bir toplum nasıl inşa edilir? Bu bağlamda Rawls, toplumsal ve ekonomik örgütlenmenin adil ilkelerinin, bireylerin bir “cehalet perdesi” (veil of ignorance) arkasında olsalardı üzerinde hemfikir olacakları ilkeler olması gerektiğini öne sürer (Rawls, 1971). Bu varsayımsal senaryo, bireylerin kendi sosyal konumlarını bilmeden adalet ilkelerini tasarlamalarını ve tarafsızlığa izin vermelerini sağlar. Bu bağlamda Rawls, iki adalet ilkesi önerir: eşit temel özgürlükler ilkesidir ve fark ilkesi (difference principle). Bunlardan ilki olan eşit temel özgürlükler ilkesi, her bireyin aynı haklara sahip ve diğer herkesle uyumlu azami miktarda temel hak ve özgürlüğe sahip olması gerektiği görüşünü savunur. İkinci ilke ise toplumsal ve ekonomik eşitsizliklere, toplumun en dezavantajlı üyelerinin yararına olduğu sürece izin veren fark ilkesidir (difference principle). Rawls’un fark ilkesi, eşitsizliklerin ancak en az avantajlı olanlar için daha iyi koşullarla sonuçlanması durumunda kabul edilebilir olduğunu savunan yeniden dağıtımcı adalet fikrini destekler (redistributive justice). Bu kavram ise toplumun en savunmasız üyelerine yardım etmek için artan oranlı vergilendirme ve sosyal programlar fikrini destekler (Rawls, 1971).

Nozick, Rawls’un adalet teorisini, öncelikle felsefi bakış açılarındaki ve adaletin doğası, bireysel haklar ve hükümetin rolü hakkındaki inançlarındaki farklılıklar nedeniyle eleştirir. Öncelikli olarak bireysel hakları korumaya odaklanan minimal bir devleti savunan Nozick, Rawls’un kaynakların yeniden dağıtılmasında ve sosyal ve ekonomik eşitliğin sağlanmasında daha aktif ve müdahaleci bir devlet rolüne verdiği desteği eleştirir. Bu tür bir müdahalenin hükümetin meşru işlevlerinin ötesine geçtiğine inanan Nozick, Rawls’un önerdiği tarzda bir yeniden dağıtımın, eşitsizlikleri gidermeye veya ihtiyacı olanlara yardım etmeye yönelik olsa bile, bazı kişilerin adil paylarına katkıda bulunmadan fayda sağlayabileceği bir duruma yol açabileceğinden kaygılanır; yani başka bir değişle bedavacılık sorunun ortaya çıkabileceğinden endişelenir. Bu açıdan, Nozick’in eleştirileri, özünde, bireysel haklara, sınırlı hükümet müdahalesine ve adil edinim ile gönüllü mübadelenin önemine güçlü bir vurgu yapar. Rawls’un adalet teorisini ise potansiyel olarak bu ilkeleri ihlal ediyor olarak görür ve bireysel özerklik ve mülkiyet haklarına öncelik veren alternatif bir yaklaşımı savunur. Çünkü, bireysel özerkliğe ve kişinin kendi hayatı ve mülkü hakkında seçim yapma hakkını savunan Nozick,  Rawls’un belirli bir kaynak dağılımını sağlamaya yaptığı vurgunun bireysel özerkliği feda edebileceği ve kişisel karar vermeyi engelleyebileceğinden endişelenir.

Bu değerlendirmeleri yaptığımızda, bu iki zıt fikrin vergilendirme konusundaki ayrıştığı nokta açık bir şekilde yansımaktadır. Rawls, devleti ve sosyal programları finanse etmek için vergilendirmenin gerekliliğini kabul etmekte ve ayrıca hükümetin hukukun üstünlüğünü uygulama, bireysel hakları koruma ve temel kamu hizmetlerini sağlama işlevlerini yerine getirmesini sağlayan bir vergi sistemini onaylamaktadır. Buna ek olarak, Rawls, ekonomik eşitsizliklerin azaltılmasında, sosyal refahın sağlanmasında ve eşitliğin teşvik edilmesinde devletin daha aktif bir rol oynamasını desteklemektedir.  Başka bir değişle, adil bir toplum yaratmak için devlet müdahalesinin gerekli olduğuna savunmaktadır. Yukarı da bahsettiğimiz gibi Rawls’un fark ilkesi, toplumun en az avantajlı üyelerine fayda sağladığı sürece, vergilendirme yoluyla yeniden dağıtımın kabul edilebilir olduğunu ima eder. Bu açıdan Rawls’un daha az şanslı olana olanak sağlamak için zenginden daha fazlasını alan ve böylece eşitsizliği azaltan kademeli vergilendirmeyi desteklemesi şaşırtıcı değildir.

Öte yandan olabildiğince minimal bir devlet anlayışı olan Nozick, bu tarz bir vergilendirme modelinin ahlaki açıdan sorunlu olabileceğine inanır. Vergilendirmenin, özellikle kaynakların önemli ölçüde yeniden dağıtımını içeriyorsa, bireysel hakları ve özerkliği ihlal edebileceğini savunan Nozick’e göre, kaynakların vergilendirme yoluyla zorla yeniden dağıtılması, bazı bireylerden diğerlerinin geçimini sağlamak için alınmasını içerdiğinden, bu hakların ihlali anlamına gelir. Ayrıca, Nozick’in “yetki teorisi” (entitlement theory) olarak adlandırdığı mülklerde adalet ilkesi bireylerin varlıklarını meşru yollarla elde ederse, bu varlıkların adil bir şekilde kendilerine ait olduğunu ve vergilendirme veya yeniden dağıtım yoluyla bu varlıklara herhangi bir müdahalenin de adaletsiz olacağını savunur (Nozick, 1974).

Özetle, Rawls’un adalet teorisi, vergilendirmenin ekonomik eşitsizlikleri azaltmak, en az avantajlı olanları desteklemek ve herkes için temel özgürlüklerin ve fırsatların desteklenmesini sağlamak için bir araç olarak kullanılması gerektiği fikrini savunur. Her ne kadar Rawls belirli vergi politikaları sağlamasa da adalet ilkeleri, vergilendirmenin adalet ve eşitliği korurken bu hedeflere ulaşmak için tasarlanması gerektiğini bariz bir şekilde öne sürmektedir.

Bir diğer yandan Nozick’in vergilendirme konusundaki bakış açısı, onun liberteryen felsefesiyle daha uyumludur. Kapsamlı vergilendirmeyi ve yeniden dağıtımı, bireysel hakları ve özerkliği, özellikle mülkiyet hakkını ve kişinin emeğinin meyvelerini ihlal ettiği görüşünü benimsemekte ve bunun yerine, servetin önemli ölçüde yeniden dağıtılmasına girişmek yerine, öncelikli olarak bireysel hakları korumaya odaklanan son derece minimal bir devleti savunmaktadır.

Rawls’un yarattığı model Nozick’e kıyasla çok daha eşitlikçi bir yaklaşım sergilese de yarattığı toplum inşası bireylerin gerçek hayatta verecekleri kararları görmezden gelmektedir. Her ne kadar temelleri eşitlik ilkesine dayalı bir toplum modelini savunsa da özellikle kaynakların yeniden dağıtımının daha az avantajlı olanın daha çok fayda görmesi üzerine kurulması ve bu nedenle kademeli vergilendirme fikrinin ortaya çıkması daha avantajlı olan açısından ister istemez adaletsiz bir durum yaratacaktır. Ayrıca bu durum kişilerin bireysel haklarına ve özerkliğine de uzun vadede zarar verebilecektir. Bu açıdan, Nozick’in vergilendirme konusundaki duruşu, bireysel hakları öncelikleyerek daha tutarlı bir tavır sergilemektedir. Nozick’in vergilendirme yoluyla yeniden dağıtıma karşı argümanları, bizi bir bakımdan kaynakları yeniden tahsis etmenin etik sonuçlarını düşünmeye de zorlamaktadır. Nozick, bizi adil bir toplumda bireysel özgürlüklerin ve eşitliğin korunması ile adalet arayışını nasıl dengeleyeceğimiz konusunda daha incelikli bir tartışmaya girmeye teşvik etmektedir.  Yine de öncelikle bireysel hakları koruyan asgari bir devleti savunan Nozick’in fikirleri de bazı sorunları beraberinde getirmektedir. Nozick’in bireysel haklara bu denli odaklanması, bir bütün olarak topluluğa fayda sağlayan ve paylaşılan kaynakların ve kamu mallarının öneminin ihmal edilmesine neden olabilir. Ayrıca, Nozick’in yetki teorisi, potansiyel olarak mevcut ekonomik eşitsizlikleri devam ettiriyor olarak da görülebilir.  Çünkü, halihazırda önemli bir miktar servete sahip olanların hiçbir devlet müdahalesi olmadan avantajlarını korumalarına izin verilmesi potansiyel olarak kaynakların ve gücün küçük bir seçkinler arasında yoğunlaşmasına yol açabilecektir. Bu da piyasa ekonomisinin önemli yapıtaşlarından olan özgür girişimi engelleyebilecek önemli bir engel olarak da eleştirilebilir.

Peki bu iki zıt görüşün fikirleri neden önemli? Çünkü aslında pratiği anlamak, yorumlamak ve eleştirmek için o pratiği ortaya çıkaran fikirlere ihtiyacımız var; zira pratik teoriden doğar. Vergilendirme, hükümetlerin gelirlerini artırmak ve kaynakları tahsis etmek için kullandığı en önemli araçtır. Bu araç yalnızca kaynakların dağılımını değil; aynı zamanda ekonomik eşitliğe, adalete ve devletin bireysel haklar ve özgürlükler üzerindeki otoritesine de işaret eder. Rawls ve Nozick’in fikirleri, vergilerin nasıl alınması, yükü kimin üstlenmesi ve gelirin nasıl harcanması gerektiği hakkındaki politikaları anlama, değerlendirme ve hatta şekillendirme konusunda farklı iki yorum sunmaktadır.


Yazar: Yağmur Aydoğan


Kaynakça

Nozick, Robert. Anarchy, state, and utopia. John Wiley & Sons, 1974.

Rawls, John. A theory of justice: Revised edition. Harvard university press, 2020.

Önceki İçerikÖzgürlük Gündemi 42
Sonraki İçerikÖZGÜRLÜK, HOŞGÖRÜ VE FARKLILIK